Günlük hayatta tesadüfi diyemeyeceğiz bazı sayılar üzerine inanışlarımız vardır. Özellikle Türk anlatılarında da dikkat çeken şey, bazı sayıların sürekli olarak geçmesidir. Türk kültüründe birer anlam ifade eden ve semboller yüklenen sayılar, ele alınması bakımından kayda değer bir konudur. Tabiatla iç içe yaşayan insan, doğadaki olaylardan etkilenmiş ve olaylara birtakım sembolik manalar bulmuştur. Doğası gereği insan, tabiattaki olayları belli bir nedene bağlamış ve buna istinaden bir inanç sistemi geliştirmiştir. İnsanların geliştirdikleri inanç sisteminden nasibini alan ögelerden biri de sayılardır. Her millette olduğu gibi Türklerde de eski zamanlardan itibaren bazı sayıların uğurlu bazılarınsa uğursuz olduğuna inanılmıştır. Hatta birtakım sayılar kutsal bile kabul edilmiştir. Günümüzde doğum günü tarihi, önemli tarihler, uğurlu sayı gibi durumlar aslında geçmişten gelen inançlarımızın birer devamı niteliğindedir. Türklerin sayılara karşı geliştirdikleri inançların örnekleri efsanelerde, masallarda, destanlarda, hikâyelerde ve pek çok anlatıda görülür. Her biri faklı bir manaya gelen sayılar, Türk kültür ve düşünce yapısını, Türklerin dünya görüşünü, inançlarını yansıtması bakımından önemli bir konumdadır.
Geçmiş zamanlarda yaşayan Türkler için sayıların ver rakamların önemi büyüktü. Türk dilinin ayrılmaz bir parçası hâline gelen sayılar anlatılarda sıkça kullanılmaktaydı. En basitinden günlük hayatta kullandığımız sözlerde bile sayılar geçmektedir. Elbette ki bu sayıları kullanmamızın gelişigüzel bir nedeni yoktur. Bu neden Türk tarihinin derinliklerinde ve Türklüğün kendisindedir. Türkler için sayılar tabiattaki gerçeklikten hareketle bir düzen içinde hesaplamalara dayanıyordu. Bunun en güzel örneği de belirli bir düzene göre oluşturulmuş; saatlerin, günlerin, haftaların, ayların ve senelerin hesaplandığı ‘’12 Hayvanlı Türk Takvimi’ydi.’’ Bu takvim, doğadaki gözlemler neticesinde oluşturulmuş ve sayılar belli bir düzende sıralanarak anlamlar içermiştir.
Türk kültürünün bir pusulası diyebileceğimiz Dede Korkut Hikâyeleri de içinde barındırdığı sayılar bakımından dikkat çekmektedir. Türk kültürünün bir parçası olan anlatılarda yer tutmuş önemli sayılara baktığımızda; bir, üç, dört, beş, yedi, dokuz, kırk gibi sayılardır. Bu sayılar tesadüfi olarak kullanılmamış taşıdığı mana ve derinlikten ötürü anlatılarda sıkça yer almıştır.
Üç Sayısı
Millî birer hazine diyebileceğimiz anlatılarımız olsun, geleneklerimiz, davranışlarımız, inançlarımız rastlantısal bir düzende değil belirli bir çerçevede ortaya çıkmıştır. Türk kültüründe sembolik bir anlamı olan ve eski Türkler tarafından kutsal kabul edilen üç sayısının temelindeki inanç ne olabilirdi?
Dinî inançlardan, halk kültürü, mitoloji ve pek çok alana yansıyan üç sayısı mühim sayılardan bir tanesidir. Dinî açıdan ele aldığımızda Türk inanç sisteminde kutsallığı olan sayılardandır. Öyle ki Şamanizm inancında evrenin gök, yer ve yer altı olmak üzere üç bölümden oluştuğuna inanılması buna örnek verilebilir. Günlük hayatta kullandığımız ifadelerde ve davranışlarda ‘’Allah’ın hakkı üçtür.’’ denmesi, Kur’an-ı Kerim-i, bayrağı, ekmeği, üç kere öpüp alnımıza koymamız yine bu sayının kutsallığının bir göstergesidir.
Tengricilik inancında üç, beş, yedi sayıları kutsal sayılmış ve yine bu inançta üçüncü gün sonunda tan vakti kıbleye dönülmek suretiyle çocuğa adı konulurdu. Anadolu kültüründe ise yine aynı ve değişik bir şekillerde üç sayısına olan inanç devam etmiştir. Örneklerine baktığımızda; yatır etrafında üç kere dönmek, yeni doğan çocuğa isim verilirken kulağına üç kere fısıldamak, üç kere okuyup üflemek, yine uğursuzluklardan korunmak için tahtaya üç kere vurmak ve aynı şekilde dua ederken üç kere İhlas ve Fatiha surelerini okumak, muskaların üçgen biçiminde olması ve tövbelerin üç kere yapılması gibi durumlar şeklinde üç sayısı karşımıza çıkar.
Altı Sayısı
Altı sayısı da Türk kültüründe kutlu sayılmış sayılardan bir tanesidir. Bahaeddin Ögel’in de ifade ettiği gibi İşim Irmağı ağzında yaşayan Türklerde altı ve altmış sayıları kutsal kabul edilmiştir. Yine Kuzey Türk destanlarında geçtiği üzere bir yiğit, altı yaşında erlik alırdı. Altı yaşına giren kahraman, eline yay alarak ava giderdi. Ayrıca Şaman davullarının üzerindeki resimlerde altı tane yay vardır. Dünya’nın orta direği kabul edilen demir kazığın yanlarına altı yay resmi çizilmiştir. Altay Türklerinin inanışına göre bir bebek, altı aylık olup, büyüyüp olgunlaşıncaya kadar aynaya baktırılmazdı. Sebebi ise bebeğin aynada kendini değil ‘’körmez” adlı şeytanı göreceğinin sanılmasıydı. Ayrıca Altayların Yaratılış Destanı’nda Tanrı Ülgen tarafından Dünya’nın yaratılışının altı günde olması. Ay Ata’nın göğün altıncı katında oturması gibi ifadeler anlatılarda yer alan altı sayısının örneklerini bize gösterir.
Altı hakkında söyleyeceklerimizi dilimizin zenginliğini yansıtan atasözlerimizdeki altı sayısının geçtiği örnekleri de söylersek; “İyi iş altı ayda çıkar.’’, ‘’Altı aylık seyisle kırk yıllık fışkı karıştırılmaz.’’, ‘’Temiz iş altı ayda çıkar.’’, ‘’Altı olur, yedi olur, hep Allah’ın dediği olur.’’
Yedi Sayısı
Günlük hayatta duyduğumuz ya da az çok kullandığımız bazı söylemler vardır. Yedi göbek sülale, yedi düvel, yedi bela, yedi uyurlar vb. ifadelere hepimiz aşinayızdır. En basitinden “yedisinde neyse yetişinde de odur.”, sözünü incelediğimizde buradaki yedi sayısının kritik bir öneme sahip olduğu görürüz. Sayılar içinde belki de en çok kullandığımız yedi, yine diğer sayılarda olduğu gibi Türk kültüründe kutsal kabul edilmiş önemli bir sayıdır. Hemen hemen tüm dünyada belirli bir anlamı olan yedi sayısının Türk kültüründe önemi çok eskilere dayanmakla beraber Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle önemini daha da artırmış, günümüzde de kutsallığını korumuştur. Yedi sayısı neden bu kadar önemli?
Takvimde, sosyal ve dinî hayatta yedi sayısı önem kazanır. ‘’Yedi gün’’, ‘’yedinci ay”, ‘’yedi kara çadır”, ‘’yedi ata”’ gibi ifadelerde yedi sayısı yer alır. Ayrıca Göktürk Devleti’nin kağanı İstemi, kendisinin ‘’yedi iklim hükümdarı”’ olduğunu Bizans İmparatoruna yazmış olduğu bir mektupta bildirir Göktürk kağanının kendisini yedi iklim hükümdarı olarak tanımlaması ve günümüzde ülkemizin de yedi iklim bölgesine ayrılması tarihsel bir benzerlik olarak dikkat çekmektedir.
Gerek eski Türk inanışında Gök Tanrı’nın gerek İslam’da Allah’ın evreni yedi kattan yarattığına inanılır. Yakut efsanesinin bir bölümünde “Pek çok âlemler vardır, göğün yedi katında.’’” denilerek göğün yedi kattan oluştuğu ifade edilmiştir. Eski Gök Tanrı inancıyla İslamiyet inancı arasında birtakım benzerlik ve ortaklık söz konusudur. Bundan dolayı Türklerin İslamiyet’i benimsemesi kolay olmuş ve Türkler benzer inanışlarını devam ettirebilmişlerdir. Türk kültüründe İslam öncesi önemli sayılan yedi sayısı, eski Türk inanışının ve İslamiyet’in benzerliğinden ötürü önemini muhafaza etmiştir.
Altayların Yaratılış Destanı’nda Tanrı Ülgen, Dünya’yı altı günde yaratıp yedinci gün dinlenmeye çekilmiştir. Benzer duruma baktığımızda Kur’-an-ı Kerim’in Kaf Suresi’nin 38. ayetinde “Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.” şeklinde buyrulmuştur. Altayların destanında ve Kaf Suresi’nde ifade edildiği gibi yedi rakamı hem eski Türk inanışında hem İslamiyet’te önemli derecede yer tutar. Öyle ki Türk kültüründe yedi rakamına yüklenen kutsallık İslamiyet’le en üst mertebeye varır.
Yine yedi sayısıyla ilgili anlatılarda geçen inanışlara devam edersek; az önce de belirttiğimiz gibi Tanrı Ülgen, Dünya’yı altı günde yaratır ve yedinci gün uyur. Uyandığında kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi tane insan yaratır. Altay Türklerine ait Tufan Efsanesi’nde tufanın olacağını haber veren gök teke, yedi gün yeryüzünü dolaşıp bağırır, ondan sonra yedi gün deprem olur, yedi gün dağlar ateş püskürür, yedi gün yağmur, kar, dolu yağar, yedi gün fırtına olur. Böyle bir tufanın olacağını yedi kardeş bilir ve gemi yaparlar. Bu yedi kardeşten büyüğüne Erlik diğerine de Ülgen denmiştir. Kardeşler her türden hayvanın çiftini gemiye alırlar. Şamanlar yaptıkları büyülerinde kızdırdıkları demiri yedi değirmen oluğundan ve yedi pınardan aldıkları yedi suyun içine atarlar. Türk topluluklarından olan Beltir ve Sagaylarda kamların davullarında yedi sarı kız resmi yer alır. Yakut Türklerinin inanışına göre Yenisey Irmağı’nın kaynağı göğün yedinci katıdır. Altay Türklerinde ay tutulmasının nedeni yedi başlı dev olarak görülür.
Azerbaycan’ın bazı kesimlerinde bolluk getirdiğine inanıldığından su kaynaklarından yedi tane taş alınıp evin, ambarın ya da ahırın belirli yerlerine konur. Yine Anadolu’da yaşayan Türklerde yedi tane karınca yuvasından toprak alınıp cüzdana konulmuştur. Bu uygulamaların bereket getireceğine inanılmıştır. Türk kültüründeki inanışlara baktığımızda yedi sayısı her ne kadar dinî inanışlarda kutsal bir sayı olarak yer alsa da bunun dışında yedi sayısının uğurlu bir sayı kabul edildiğine ve bolluğu, bereketi temsil ettiğine de inanılmıştır.
Yedi sayısına üzerine yazımızın sonuna doğru gelirken büyük bir zenginliğe sahip atasözlerimizde ve deyimlerimizde yedi sayısının geçtiği atasözü ve deyim örnekleri şunlardır: “Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur.”, ‘’İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur.’’, ‘’Yediden yetmişe kada’’, ‘’Yedi kat yabancı”, ‘’At yedi günde, it yediği günde belli olur.’’, ‘’Yedi adım yolun, bir yudum suyun hakkı vardır.’’, ‘’Yedi düvelle barışık.’”, ‘’Yedi düvele meydan okumak’’, ‘’Yedi iklim, dört bucak.’”, ‘’Yedi kat yerin dibine geçmek.”, “Yedi kubbeli hamam kurmak.’’
Kırk Sayısı
Üzerine çokça konuşabileceğimiz mukaddes sayılardan biri olan kırk sayısı, Türk kültüründe önemli sayıların başında gelir. Yedi sayısının günlük hayattaki kullanımlarına aşina olduğumuz gibi kırk sayısının geçtiği bazı sözler ya da durumlar da hepimize tanıdık gelmiştir. Örnek verirsek ‘’kırkı çıkmak”, ‘’kırk yılda bir”, ‘kırk yılın başı”, ‘’kırk dereden su getirmek” ve bunun gibi pek çok olay ve durumda kırk kelimesi kullanılır.
Anlatılarda düğünler, kırk gün, kırk gece sürer. Türk töresinde bir kahve içmek kırk yıllık hatır getirir. Peri masallarında yer alan kadınlar bir batımda kırk kız doğurur, kahraman kırk savaş sonunda zafer kazanır. Yine Yasin Suresi’ni kırk defa okuyan öğrencinin başarılı olacağına inanılır. Görüldüğü gibi kırk sayısıyla ilgili aklımıza gelebilecek pek çok durum ve olay karşımıza çıkar. Gerek dinî inanışların etkisi gerek doğa karşısındaki olayları belirli bir nedene bağlayan Türkler, kırk sayısını bu bağlamda değerli görmüşlerdir. Türk kültürünün içinde tesadüfi olarak yer alamayacak olan bu durumları aydınlatmak hem kültürümüzü tanımamıza hem de olayları daha iyi anlamamıza katkı sağlayacaktır. Bunun için zengin bir hazineye sahip edebiyatımızın destanları, hikâyeleri masalları, efsaneleri ve pek çok anlatısı ciddi birer kaynak durumundadır.
Kırk sayısı İslamiyet’te de önemli bir sayıdır. Kur-’an’da geçmesi ve Hz. Muhammet’e ilk vahyin kırk yaşında gelmesinden bu durum açıkça anlaşılır. Yine Tanrı tarafından Hz. Âdem’in çamurunun kırk gün yoğrulduğu, Mehdi’nin kıyamet zamanı yeryüzünde kırk yıl kalacağı, her yerin kırk gün boyunca dumanla kaplanıp dirilişin kırk yıl süreceğiyle ilgili gizemci geleneğe bağlı inançlar vardır. Kırk sayısıyla ilgili İslami örneklerle devam edersek peygamberlerin Medine’deki mezarları başında kırk adam katledilir. Hz. Ali’nin kırk müridi vardır. Ayrıca kırk ermişin İslam’da önemli bir görevi bulunmaktadır. Hatta Türkiye’de yer alan Kırklareli ili, adını bu ermişlerle olan ruhsal bağdan ötürü almıştır. Türkçe’de yer alan kırklara karışmak deyimi de görünmez veya yok olmak anlamına. Ayrıca Annemarie Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri adlı kitabında da Kırklareli adının ‘’Kırkların İli’’nden geldiğini belirtmiştir.
Kırk sayısının İslamiyet’teki öneminden Türk kültüründeki önemine doğru geçiş yaptığımızda kırkla ilgili mitoloji, halk inanışları, masallar, destanlar gibi Türk anlatılarında bazı durumlar göze çarpar. Metinlerde yer alan örnek durumlarla ele almaya başlarsak Oğuz Kağan Destanı’nda kırk sayısı hem sayı unsuru hem de zaman unsuru olarak dikkatimizi çeker. Oğuz Kağan küçük yaşta dile gelip, kırk gün sonra yürüyüp, büyür ve oynar. Kağanlığı ilan ettiği bir gün, ziyafette kırk masa ve kırk sıra yaptırtır. Kendisine tabi olmayan Urum Kağan, üzerine sefere çıktığında kırk gün sonra Buz Dağ isimli bir dağın eteğine gelir.
Günümüze geldiğimizde Kırgızistan bayrağında bir güneş ve etrafında kırk ışın yer alır. Bundan hareketle bu kırk ışının Kırgız boyunu simgelediği açıkça görülmektedir.
Altay Türklerinin inancına göre bir kişi kırk yaşına gelince veya kırk yaşındaysa o yaşta olduğunu söylemez otuz dokuz ya da kırk bir yaşında olduğunu söyler. Bunun nedeni kırk sayısının ölünün kırkına çağrışım yapması ve kırk yaşında olduğunu söyleyenin aslında “kırk gündür ölüyüm” demesi anlamına gelmesinden dolayıdır.
Halk inanışlarında da sıkça geçen kırk sayısı hem zaman hem sayı olarak yer alır. Eski Türk inancında yer alan albastı olayında kötü ruhların, yeni doğum yapmış bir kadına kırk gün içinde musallat olup ona ve çocuğuna zarar vereceği sanılırdı. Bunun için yeni doğum yapmış kadınlar kırk gün dışarı çıkamazdı. Ölen bir kişinin kırkının çıkacağına olan inanç, aslında Şamanizm inancından gelmekteydi. Çünkü bu inanca göre ruh, bedeni kırk gün sonra terk ederdi. Gündelik yaşamda doğumda olduğu gibi ölümde de kırk gün geçmesi beklenmekteydi. Nitekim kötü tabulardan kurtulmak ve arınmak için bu süre önemliydi. Diğer durumlara baktığımızda da pek çok olay kırk sayısıyla ölçülmüştür. Tufan kırk gün sürmüş, İdris, Hud ve Salih gibi peygamberlere kırk yaşlarında peygamberlik vahyi gelmiştir. Kırk sayısının halk inanışlarındaki çeşitli kullanım biçimleri de vardır. Örneklere baktığımızda bir şeye nazar değmemesi için “kırk kere maşallah” veya “kır bir buçuk kere maşallah” gibi ifadeler kullanılır. Doğumdan veya ölümden sonra “kırk mevlidi” adı verilen bir uygulama yapılır ve geçen bu kırk güne ‘’kırk uçurma” denir. Doğumdan sonra anne ve çocuğun kırkının çıkması için kırk gün beklenir ve “kırklama töreni” yapılır. Bu törende anne ve çocuk bir hamamda yıkanırdı. Özellikle çocuğun son kurna suyuna bir altın ya da anahtar değdirilmesi suretiyle yıkanması önemli bir kuraldı. Bir başka inanışta “kırk basmasıydı’’. Çocuğun çelimsiz olacağı düşüncesinden kırklı iki çocuk yan yana getirilmezdi.
Özetleyecek olursak; doğadaki olaylardan ve dini faktörlerin de etkisiyle Türkler için bazı sayılar kutsal sayılmış ve günlük hayattaki sosyal yaşamlarına kadar onlara sirayet etmiştir. Anlatılarında da sayılara yer veren Türkler sayılara hem olumlu hem olumsuz yönleriyle birer anlam yüklemiştir. Türk kültüründeki anlatılarda ve eski dönemlerdeki Şamanizm inancındaki sayılara olan inançlar, İslamiyet inancıyla benzemektedir. Günlük yaşamımızda eskiden gelen sayılara olan inançlar, bugün de etkisini devam ettirmekte dilimize kadar atasözlerimizde, deyimlerimizde kendini göstermektedir.