KALEM TAKIMI (MA) - ABDULLAH AYDEMİR / Her toplumun kültüründe belli başlı inanışlar ve değerler olmuştur. Dinsel ve çevresel etkenlerin de etkisiyle Türkler, doğadaki canlı ve cansız varlıkların renklerine göre bir inanç sistemi geliştirmiştir.

TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER

             Her toplumun kültüründe belli başlı inanışlar ve değerler olmuştur. Dinsel ve çevresel etkenlerin de etkisiyle Türkler, doğadaki canlı ve cansız varlıkların renklerine göre bir inanç sistemi geliştirmiştir. Türklerin anlatılarına, bayraklarına, coğrafi ve diğer pek çok unsurlarına varıncaya dek konu olan renkler, sembolize ettiği anlamların bilinmesi bakımından değerli bir konudur. Türkler, yer ve gök unsurlarına bağlı olarak renkler için bazı anlamlar geliştirmiştir. Kimi renkler tanrıların bir yansıması olarak kutsal kabul edilirken, kimi renkler ise olumlu ve olumsuz durumlara işaret ediyordu. Türklerin ve Çinlilerin kozmolojik sisteminde birbirine aynı olarak dört anayön bazı renklerle simgelenmişti. Bunlara bakarsak kuzeyin rengi kara, güneyin kızıl, doğunun gök (mavi bazen yeşil), batının ise beyaz renk ile simgelendiği görülür. Hunlar ve Göktürklerde ise yönlere göre belirlenen renkler biraz daha farklıdır. Hunlar, kuzey için kara, güney için al, doğu için kır (boz), batı içinse ak rengini kullanırken; Göktürkler, kuzeye yağız, güneye doru, doğuya kır, batı ak şeklinde nitelendirme yapmışlardır. Ayrıca at kültünün önemli olduğu Hunlarda kozmolojik inanç çerçevesinde anayönlerde atlar şu şekilde yer almıştır: Kuzey cephesinde kara atlılar, güneyde kızıl atlılar, doğu cephesinde boz atlılar, batı cephesinde ise beyaz atlılar yer almıştır. Önemli bir duruma dikkat çekersek günümüzde ülkemizin çevresinde yer alan denizlerin adlarına baktığımızda; ülkemizin kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Kızıldeniz batısında Ege Denizi (Akdeniz) olması, bu adların tesadüfi olarak verilmediğini düşündürmektedir. Ayrıca eski Türkler, Hazar Gölü (Deniz) için de yön unsurlarına bağlı olarak Gökçe Deniz adlandırması yapmışlardır. Reşat Genç, renklerin yön belirten sembolik anlamlar içerdiği konusuna ilk dikkat çekenin ve Türkiye’nin etrafında yer alan deniz isimlerinin eski geleneğin bir uzantısı olduğunu belirtenin Ziya Gökalp olduğunu ifade eder. Türkler için anlamı olan renkleri incelediğimizde;

Türk Kültüründe

Al (Kırmızı)

Güneşin ve savaş tanrılarının rengi olan kırmızı, Türk kültüründe yer ve gök unsurlarıyla birlikte karşımıza çıkan ve güney yönünü simgeleyen bir renkti. Aynı zamanda Türkler tarafından saygı duyulmuş olan ateş, kırmızı rengiyle sembolize ediliyordu. Türklerdeki anlamlarına uygun olarak ateş, iktidar, evlilik, aşk gibi unsurları ifade ederken aynı zamanda bu renk hem olumlu hem olumsuz anlamlar içermekteydi. Eski Türklerde kırmızı ve al kısmen birbirinden farklılık göstermekteydi. Bundan dolayı Türkler bayrağa, kırmızı bayrak değil al bayrak, kana ise kırmızı kan yerine al kan demişlerdir. Güneşin doğuşu ve batışı sırasındaki kırmızımsı renge al diyen Türkler, bu sözcük için yüce, yüksek, kudret gibi anlamlar vermiştir. Türk inancında kutsal olan varlıklardan birisi de ateştir ve Türklerde ateşe bakarak kehanetlerde bulunmak bir gelenekti. Türkler, ateşin çıkardığı renge göre çıkarımlarda bulunuyorlardı. Onlara göre ateşin üzerindeki alev, kırmızı renkte olursa savaş olacağına, yeşil olduğunda bereket ve yağmurların geleceğine, sarı renkte hastalık ve salgınların artacağına, son olarak alev, siyah olduğunda ise uzun bir yolculuğa ya da ölüme inanırlardı. Sonsuzluğu ve mutluluğu simgeleyen kırmızı, aynı zamanda güneşin de rengiydi. Bundan dolayı geçmişte yaşayan insanlar, yeni evlenenlere mutluluk dilemek için kırmızı elbiseler yapıp onlara hediye etmişlerdir. Aynı şekilde kültürümüzde; kına gecelerinde gelinin elbisesi genellikle kırmızı renkte olur. Gelin evden çıkarken yüzüne al renkte yazma örtülür. Askere giden erkekler için sırtına al yazma bağlanır. Bu gibi uygulamalara baktığımızda kırmızının aslında nazarlardan ve kötülüklerden koruyucu bir renk olduğunu da görebiliriz. Geçmişten gelen renk üzerine olan inanışlarımızı bugün de evlilik, askerlik gibi durumlarda devam ettirebilmemiz köklü bir kültüre sahip olduğumuzun önemli bir göstergesidir.

Ak (Beyaz)

Tüm dünyada olduğu gibi Türk kültüründe sıkça rastlanan, saflığı, aydınlığı, iyiliği, temizliği temsil eden ve Türk kozmolojisinde batı yönünün simgesi olan renk beyazdır. Türk kültüründe gökle bağlantılı olarak kutsallığı olan beyaz rengi; anlatılarda, inançlarda ve Türk mitolojisinde canlı, cansız varlıkları nitelendirirken yaygın biçimde kullanılmıştır. Bundan ötürü beyaz renge sahip başta hayvanlar (geyik, koç, at, kurt vb.) olmak üzere tüm nesneler, Türkler tarafından değerli birer varlık kabul edilmiştir. Kutsal kabul edilen beyaz renge, başlangıç olarak mitolojiden giriş yaptığımızda Altayların Yaratılış Destanı’nda rastlanmaktadır. Tanrı Ülgen’e dünyayı yaratma fikri veren ruh, Ak-Ene diğer bir deyişle Ak-Ana yani beyaz yaratıcıdır. Bundan hareketle göğe ait unsurlar ve iyilik tanrıları beyaz renkle simgelenmiştir. O nedenle beyaz, kutsal bir renk hâlini almıştır. Türkler için mukaddes bir tanrı olan Ülgen’i temsil etmesinden dolayı beyaz renk, Türklerde hâkimiyet simgesi olmuştur. Türk devletlerindeki üst düzey yöneticiler, hâkimiyet rengi ve sembolü olarak bayraklarında ak rengi kullanmışlar.

Yön konusuna tekrar değinirsek beyazın bir yön unsuru olarak batıyı simgelediğini belirttiğimiz üzere devlet, boy gibi isimlerde de karşımıza çıkan beyaz renk, özellikle Ak-Hunların kendilerine Batı Hunları demeleriyle Türklerdeki renk sembollerinin benimsendiğini bizlere gösterir. Beyaz diğer bir deyişle ak renk için söyleyeceğimiz bir husus da bu rengin aynı zamanda olgunluğun da bir sembolü olmasıdır. Gündelik yaşamımızda beyaz renk için kır saçlı kır sakallı ifadesini de kullandığımız durumlar yok değildir. Geçmişten günümüzde gelen ak sakallı motifi için bilgin, olgun ve ulu kişiler olduğu inancı hâlen devam etmektedir. Sosyal hayata baktığımızda kır saçlı ve ak sakallı yaşlı insanları bir bakıma bilgili ve faziletli kimseler olarak görür, saygı duyarız. Kır diye tabir ettiğimiz beyaz, toplumumuzda bu açıdan saygınlığını koruyan bir renk olarak yer almaktadır.

Kara (Siyah)

 İyi kötü, güzel çirkin gibi kavramlar birbirine nasıl zıtsa beyaz renkle ilgili söylenecek şeylerin tam tersi siyah renkle ifade edilebilir diyebiliriz. Eski zamanlardaki inançlardan kaynaklı olarak hem geçmişte hem de günümüzde kara rengine karşı toplumlar tarafından çok olumlu şeyler düşünülmemiştir. Temsil ettiği kavramlara baktığımızda kara rengin kültürümüzde uğursuzluk, kötülük, ölüm gibi olumsuz durumları simgelediğine inanılmıştır. Türklerde kuzeyde yaşayan bir topluluk ya da nehir, şiddet, güç, kötülük, yas, ölüm gibi şu anlamlarda kullanılmaktaydı. Bir yön olarak ise kara sözcüğü Türk kültüründe kuzey bölgesini ifade etmek için de kullanılmıştır. Ak renkte olduğu gibi kara kelimesi de devlet, boy isimlerinde yer alıyordu ve yön unsuruna bağlı olarak baktığımızda Karahanlı Devleti’nin adı kara kelimesinden oluşuyordu. Kâşgar şehrinin kuzeyinde hüküm süren Karahanlılar, hükümdarlarına “kuzeyin hükümdarı” olan Karahan adını vermişlerdir. Aynı şekilde Çin hükümdarı da Gazneli Mahmut’tan kuzeyin hükümdarı anlamına gelen Kara-Han şeklinde bahsetmiştir. Kuzeyle ilgili olan her şeye kara tanımlaması yapan Türkler, kuzeyden esen rüzgârlar için “karayel” ifadesini demişlerdir. Kara renginin olumsuzluklara işaret eden anlamlarını mitolojik açısından incelersek; asaletin rengi olarak düşünülen beyaza zıt olarak mitolojide kara rengi değerli görülmemiştir. Yine Türk mitolojisinde yer alan inançta Tanrı Ülgen tarafından yaratılan Erlik adlı şeytan da kötü bir ruhtu. Erlik, Tanrı Ülgen tarafından cezalandırılıp yer altına yollanmış ve Türk sanatında da kara renkle ile sembolize edilmiştir. Ayrıca bir başka Türk inancında Erlik, kara kaşlı, kara gözlü olarak betimlenmiştir. Şamanlarda ve halk inanışlarında şeytanı temsil eden kara rengi, belirttiğimiz gibi Türk kültüründe genelde olumsuzlukları işaret ettiğinden iyi anlamda kullanılmamış ve kara rengi yer altı unsurlarıyla ilişkilendirilmiştir. Bunlara ek olarak yas ve ölüm zamanlarında da kara rengin bir matem simgesi olarak kullanıldığı da olmuştur. Cenaze merasimlerinde genellikle siyah renkli giysilerin yer alması aslında bu inançtan kalma bir âdetti. Türkler için kötü işaretlere sahip kara rengi, bu bağlamda olumsuz bir durum olarak nitelendirilmiştir.

Mavi (Gök Rengi)

 Türkler için göğü simgeleyen mavi, başka bir ifadeyle gök rengi, beyaz renkte olduğu gibi kutsallığı olan ve tanrıları hatırlatan önemli bir renkti. Bundan dolayı Türk kültüründe bir şey, gökle ilişkilendirilip kutsal sayılmış ve bu sayede Türkler, Tanrı’yla bağ kuracaklarına inanmışlardır. Diğer renklerde olduğu gibi bir yönü belirten mavi rengi, Türklerde doğu yönü için kullanılmış bir semboldü. Nitekim eski Türk devletlerinden bazıları yıkılış sürecinde doğu-batı olarak ikiye ayrılmıştır. Devletin doğusu siyasette daha fazla söz sahibi olmuş, toplumlar ve devletler doğuya daha fazla saygı duymuşlardır. Elvin Yıldırım da bu durumla ilgili olarak şunları ifade etmiştir: Bütün Türk halklarını tek bir cihan hâkimiyeti altında toplama fikri geçmişte yaşayan Türklerin düşüncelerinde yer alsa da devletin sağ, yani doğu tarafı gökle alakalı olarak daima üstün kabul edilmiştir. Mavi rengiyle belirtmemiz gereken diğer bir husus mavi sadece Tanrı’nın ve kutsallığın rengi değildi. Mavi, kötülüklerden koruduğuna inanılan bir renkti aynı zamanda. Yine gündelik hayatımızdaki örneklerden yola çıkarak anlattığımızda herhangi bir olumsuz durum ya da bir şey karşısında korunmak amacıyla nazar boncuğu kullandığımız olmuştur. Birinin nazarı değmesin ya da uğursuzluk sayılmasın diye taktığımız nazar boncuğunun rengi de mavidir. Bundan hareketle mavi için kötülüklerden koruyan renk diye adlandırma yapılması yerinde bir tabir olacaktır.

Sarı

Türk kültüründe önemli bir Tanrı olan Ülgen’den hareketle kutsallık kazanmış, Türk kültüründe öne çıkan bir diğer renk sarıdır. Sarı rengi, Türk kültüründe hem olumlu hem olumsuz durumlar için kullanılmış bir renktir. Dört ana yön rengin merkezinde yer alan sarı, Türk kültüründe ve mitolojisinde merkezi simgeleyen bir renk sayılmıştır. Eski Türk inanışına göre Tanrı Ülgen, altın kapılı bir sarayda yaşar ve altın bir tahtta otururdu. Buna istinaden Türkler; altın rengi, sarı renk ile ifade etmiş ve Ülgen’in altın tahtı dünyanın merkezi olarak sembolize edilmiştir. Hakasya Türklerinin inançlarında ise renk sembolizmine dair bolca örnekler görülür. Bu toplumda dua edilirken siyah, mavi, kırmızı ve beyaz giysi giyilir, yalnız sarı renkte bir elbise giyilmezdi. Hatta sarı köpek beslemek bile yasaktır. Bunun nedeni sarı renginin hastalık rengi olmasıdır. Bir çıkarım yapılırsa aslında gündelik hayatta hastalanan kişiler için kullandığımız “Betin benzin sarardı.” sözünü de bu durumla ilişkilendirilebilir.